Şu dakikalarda kendimi dipteki batık bir gemiden farksız kaybolmuş hissediyorum. Ve de kimselerce fark edilmemeyi diliyorum. Bu depresiflik üzerimde hakim iken üzücü bir şarkıyı bile söyleyebilmek bana oldukça lüks geliyor. Şimdi ne mi yapıyorum diyorsunuz! Aslında bakarsanız hayatımdaki yalnızca olumsuz deneyimleri yeniden yaşıyor ve onları saplantılı derecede irdeliyorum. Peki ya sizler? Umarım bunu okumaktan daha önemli işleriniz vardır. Ama hala burada okuyanlar için sanırım yazmaya devam etmeliyim. Nasıl diyeceğimi bilmiyorum ama an itibariyle pencereme konan kuş şakımalarının beni uyuz ettiğini söylesem umarım bu tuhaf kaçmaz. Bu sıkıcı adamın gün içindeki durumunu biraz merak ediyorsanız önce söylemem gerekir kendi ruh halime uyacak ve üzmeye devam ettirecek etkide şarkıları dinlemeyi nedense özellikle tercih ediyorum. Şu sıralar dram dışında intikam filmleri tercih ettiğim türler arasında tek çıkış biletim olarak yer alıyor.
Ama bu dönemde başarılı olduğum bazı şeyler de var. Örneğin kendime küsmekte ve insanları kendimden soğutmakta oldukça başarılı işlere imza atıyorum diyebilirim. ''Ne işlermiş ama!'' dediğinizi duyar gibiyim. Şimdi ise sizleri karmaşık sorularla bezeli içsel bir yolcuğa çıkarmak istiyorum.
Doğuştan kötü bir insan var mıdır yoksa kötülüğü deneyimleyerek eyleme geçiren bir insan mı vardır?. Terazinin bir kefesinde bulunan kötülüğe bakarak bir insanı tartamayız lakin diğer kefeye kendimizden iyilik katarak o insanın mutlak dengeye ulaşmasını sağlamaya çabalamalıyız.
Karanlık diye bir şey yoktur, karanlık ışığın yokluğudur. (Albert Einstein)
Kişi kendi eylem ve davranışlarını bilerek ve isteyerek, kırıcı, agresif ve maddi manevi zarar vericiliği kendine huy edinmişse o kişiye tamamiyle kötü olarak tanımlayabiliriz. Fakat her insan bilerek ve bilmeyerek çoğu kez hata yapar. Önemli olan hata yaptıktan sonra üzgün olmak yada özür dilemek değil, hatamızı nasıl telafi edeceğimiz üzerinde durmaktır.
Yaptığınız hatalar sonrası vicdanızı rahatlatmak istiyorsanız öncelikle bunu hakketmeniz gerektiğini umarım size söylemem gerekmiyordur. Kendi kötü eylem ve davranışlarımızın sonucunu önceden kestirmemiz gerekir. Ve kötü eylemlerden sonra ise yaptıklarımızı, yani pişmanlıklarımızın verdiği olumsuz psikolojik etkilere takılı kalmak yerine sizleri nasıl olgunlaştırdığına bakmalısınız. Ancak o zaman kötü eylem ve davranışlarımız sizleri olumlu bir değişime sokacaktır.
Hatalardan yalnızca bu şekilde ders çıkarılabilir. Şunu da eklemeliyim ki sizler iyi anlamda ne kadar değişseniz de geçmişteki olumsuz eylemlerinizi bilen çoğu kimse tarafından çok iyi şeyler yapsanızda kötü biri kalacak ve hep yargılanacaksınız. Unutmayın değişimi onlar için değil başta kendi akıl sağlığınız için yapmalısınız. Geçmişin ve geleceğin sizleri hep esir almasını istemiyorsanız ve birazda huzur bulmak için kesinlikle bunu yapmalısınız. Yargılayanları asla kendinizden çok önemsemeyin. Sizleri yargılayanlar sanki üstün bir ırk mı? Çoğu insanın, özelliklede özgüveni düşük insanların ruhununa yargılamak cidden çok iyi gelir.
Peki size bir soru; yargılamak aslında yargılanmayı çağırmaz mı? O zaman da yargılayan o insanlar böylesine cesur kalabilecek mi dersiniz? Bir insanı yargılamak en kolayıdır. Ve birisini sürekli yargılamak onu daima olumsuz etkiler. Ve yargıladığınız kişinin hırçın ve son derece memnuniyetsiz biri olmasına sebebiyet verir. Bu doğrultuda yargılanan kişi olumsuz eylem ve davranışlarını düzeltmek istese de yargılanmanın verdiği eziklik hissi ile kendini ispat çabası içine girecek ve bunun tersini yapmaya kendini mecbur hissedecektir. Bunun sonucunda ise iki tarafta birbirine güvensiz insan ve düşman kazanmış olacaktır. Böylelikle her iki tarafta kaybeden olacaktır. Kaybeden olmamanız dileği ile...
Bu yazıyı Alexandre Dumas'ın Üç silahşörünün eşsiz sloganıyla bitirmek istiyorum
Hepimiz birimiz, birimiz hepiniz için!
Mehmet Şevki Akçay