Hayatı içine alan acıların bir çoğunu kendi adıma tattım diyebilirim. Yaşadığım acılardan her daim anlam çıkarmaya çalışmaktan ise artık bir haylice yoruldum. Ancak yaşadığım entrika dolu kurmacaları hazmedemesem bile bunları hiçbir zaman kişisel olarak almamaya çalıştım. Yaşadığım acı verici deneyim ve başarısızlıkların hepsi olmasa da birçoğu ile meydan okurcasına eğlenmeye çalıştım. Böylelikle kendimi tanıma şansına eriştim.
Şimdi ise sizlere hangi cesur kelimeler kulanırsam kullanayım itiraf etmeliyim ki bazı zamanlarda kendimi halen çok zayıf hissetmekteyim. Ve ben bu aciz anlarımda, kopan ilk fırtınada dertlerimden çok uzağa, bir esintiye dönüşeceğim hayaline sığınmaktayım.
Kedi yavrusu gibi ürkek ve saklanma ihtiyacı hissettiğim o anlarda baktığım küçük penceremden benim gibi zor durumları yaşayan başka insanlar olduğunu fark ediyorum. Ve ufakta olsa başka insanların hayatına olumlu bir etki bırakabileceğim düşüncesi ile yeniden yaşamak için güzel bir enerji ve de daha önemlisi bunu yeni bir misyon olarak kabul ediyorum. İnanın bana bir kalemle bile çok şey değişebilir.
İnsanın kendine acıma hissi oldukça rahatsız edici olsada bu benim gibi birçok kişide bağımlılık yaratabiliyor. O sebeple bu durum her zaman yaşam enerjimize ve amacımıza gölge düşürmeyi çoğu zaman başarabiliyor. Öncelikle depresiflikten kurtulabilmek için bizi harekete geçirici umutlar arıyoruz. Bunları bulamayınca da çoğumuz çareyi alkol ve uyuşturucu maddeler de arayabiliyoruz. Yada kısa yoldan para kazanmanın yollarını aramaya koyuluyoruz. Umutsuzluklar içinde uzun bir süre boğulduktan sonra maalesef bu uğurda artık her yol bizim için mübah görünmeye başlıyor. Artık akıl ve mantık ilişkisi ise bundan sonra gitgide silikleşiyor. Yaptığımız ve yapacağımız eylemlerin kendimize ve etrafımıza yaratacağı olumsuz sonuçlarını bir kez olsun düşünme zahmetine girmeyi bile çok görüyoruz. Bu aşamalarda yaşamdaki sorumluluk hissimizi ve bir birey oluşumuzu ise unutmaya başlıyoruz. Ne kadar ironiktir ki bundan sonrasında çocuk iken okuduğumuz ''Pollyanna'' karakterini bir kendi karanlık masallarımızla birlikte bir nevi parodileştirmeye başlıyoruz. Buna örnek olarak kötü eylemlerimizi yalnızca iyi sonuç ve olasılıklara odaklanarak kendi içimizde meşrulaştırıyoruz. Böylelikle zararlı eylemlerimizi harekete geçirici cesareti kendimizde buluyoruz. Ve edebi karakter Pollyanna'ı da kendimizle birlikte pisletmeyi nihayetinde başarıyoruz. Artık gündüzlerimiz gece, gecelerimiz ise gündüz oluyor. Bundan sonra sıra dışı ve illegal işlere ise kelimenin tam anlamıyla balıklama dalıyoruz. İpin ucunda yaşamak bizleri başta büyülemeyi başarıyor. Bu gidişata göre ise artık iflah olmamız neredeyse imkansızlaşıyor. Adrenalinden beslenip onunla yatıp, kalkar duruma geliyoruz.
Elimize geçen adrenalin etkisi ise aslında bize yere çakılmadan önce verilen tek tesellimiz oluyor. Hayatın yaşanmaya değer olduğunu savunan kişi ve sözler, sınırlarda yaşayan bizlere tam tersine, ölümü daha cazip olduğunu hissettiriyor. Sonrasında kendi yaşamımızı sonlandırma düşüncesi gitgide bizi heyecanlandırmaya başlıyor. Ve çok daha tuhafı ise bunun nefes kesici bir deneyim olacağını düşündürüyor. Ancak kendi infazımızı gerçekleştirmeden önce bilmemiz ve düşünmemiz gereken çok önemli şeyler var.
Aramızda yaşadığı yoğun sıkıntılarsan dolayı intihar etmeyi düşünenlere birkaç sözüm olucak. Geride bırakacağınız tüm insanları ve özellikle bakmakla yükümlü olduğumuz bize muhtaç kişilere ne olacağını hiç aklınızdan çıkarmamanızı dilerim. Bundan önemlisi sizler nasıl hatırlanmak isterdiniz? Bunları cidden tam olarak hiç düşündünüz mü? Kendi infazını yapmadan önce dünyanıza ve etrafınızdakilere detaylıca bakmanızı öneririm. Ardınızda ne bırakacağınızı ve sevdiklerinize ne olacağını düşünmek zorundasınız. Aynı şeyi size onlar yapsaydı ne hisseder ve durumunuz ne olurdu? En azından bilincinizi tam olarak kaybetmeden önce bunları göz önüne almalı ve göreceğiniz bir çok yere bunları unutmamak adına not tutmanızı size şiddetle öneririm.
Dünyayı kurtarmak ile dünyanızı kurtarmayı ise artık birbirine karıştırmayı kesmelisiniz. Çünkü dünyayı kurtarmak, içinde herkeside kurtarmayı gerektirir. Bunun için olağanüstü bir güce sahip olmalısınız. Ancak kendi dünyanızı kurtarmak, kendinizi idare ettirmek demektir. Unutmayın kimsenin sizin kahramanı olmanıza ihtiyacı yok. Sizin de aynı şekilde bir kahramana ihtiyacınız yok. Size gereken tek şey sorumluk sahibi biri olmanız gerektiğidir. Kahraman olamasanız bile çevrenizde saygın ve sevilen birisi haline getirecek tek şeyin sorumluluk sahibi biri olmanızdan geçeceğini bilmelisiniz. Çocuk, eş, anne, baba, kardeş, dost ve hepimiz için bunu bilmeseniz de bizim için herbiriniz çok değerlisiniz. Peki tüm bunlara rağmen halen kendinize acımayı mı seçeceksiniz?
Peki o zaman kendi dünyanızda dilediğinizce kaybolabilirsiniz. Yeterince kaybolduğunuzda size ufak bir tavsiye verecek olursam, azda olsa etrafınızı ve etrafınızdakileri incelemenizi size öneririm. Kim bilir belki de bu sayede etrafınızda sizin gibi kayıp ruhları fark eder ve bu evrende yalnız olmadığınızı anlarsınız. Yaşadıklarınıza göre kaybolmayı seçmeniz gayet doğaldır. Fakat benim asıl merak ettiğim ise kaybolduktan sonra nasıl döneceğinizdir. Çünkü er yada geç elbet bir gün döneceksiniz...
Ben burada sizlere her şeyden bir anda arınabileceğinizi söylemiyorum. Bunun zaten öyle bir anda olabilmesi mümkün değil. Öncelikle bunda yapılacak ilk adım pozitif bakış açıları edinebilmekten geçiyor. Bunun için de sizinle benzer deneyimleri yaşamış ve bunlardan ders çıkarmış kişilerden ilham alarak bu yola başlayabilirsiniz. Ve bu internet çağında ise kolayca onlarla etkileşime geçebilir ve sıkıntılarınızı paylaşabilirsiniz. Geçmişte hayatta türlü zorluk ve kötü alışkanlıklar edinmiş ve sonradan hayata adapte olmuş kişilerden yardım istemekten asla çekinmeyin. O insanların bu dünyada tadacağı en büyük mutluluk geçmişte kendileri gibi zorluk yaşayan sizin gibi insanlara rehberlik etmek olacaktır.
Peki bana ''Gerçekten hepsi bu mu?'' diyebilirsiniz. Ama şunu bilin ki eğer elimden gelirse sizlere bu konularda uzman olarak yardım edemeyecek olsam da, sabırla dinleyebilir, en azından yalnız olmadığınızı hissettirebilirim. Eğer hikayenizin izininiz olursa gizlilik adı altında isim belirtmeden hikayelerinizin paylaşılmasını diğer insanlara yol göstermesi adına burada yayımlayabilirim. Aşağıda sunduğum email adreslerinden bana direk ulaşabilirsiniz.
Hadi şimdi geceye bir iz bırakalım mı? Bir işi yarıda bırakmayı inanın ben de hiç istemem. Fakat inanın yanımda ne temiz bir bıçak, ne de ateşlenmemiş bir silah var. Yalnızca bir kalemim var! O kalem de şu an benimle o kadar meşgul ki, inanın kalbinize batırmam için yalvarsanız dahi batırabilmem mümkün değil. Beni bu seferlik beni mazur görün. Ve lütfen aciz bir korkak olmayı da artık bırakın! İnanın bana yüzleşmek, içinize girecek o kurşundan yada delici bıçak darbelerinden çok daha az acıtacak! Kesinlikle bunun kolay olmayacağının farkındayım. Bunun ruhunuzu geri dönüşü olmaz bir biçimde parçalayacağını da biliyorum. Fakat sonrasında ruhunuz hiç olmadığı kadar özgür kalacak. Ne yapmış olursanız olun, asla ölüme meydan okumaya kalkışmayın!
Hayat belli ki size de hiç adil davranmamış! Hayatınızı lekeleyen o kirli ruhlara karşı izin verin, birlikte gülerek meydan okuyalım! O kokuşmuş cesaretlerini hiç beklemediği yerlerden kıralım! Bırakın, onlar üzerlerine ne giyerler ise giysinler, fark edeceksiniz ki bundan böyle kendilerini hep çıplak görecekler!
Aşağıdaki mail adreslerinden bana hiç çekinmeden ulaşabilirsiniz. Kendinize çok iyi bakın olur mu?
Mehmet Şevki Akçay
#kisiselgelisim #sinirdayasayanlar #sinirdayasam #maddebagimligi #alkol #uyusturucu #rehabilitasyon #rehabilite #illegalyasam #uyusturucubagimliligi #alkolbagimliligi